Antidemokratik iktidarlar halkını sınırlarda yaşatır. Güvenliğin sınırında, savaşın sınırında, şiddetin sınırında, barbarlığın sınırında, ölümün sınırında… Eleştiri kabul etmezler. Bunun için eğitimi çok ciddiye alırlar! Ama özgür bireyler yetiştirmek için değil, ideolojik olarak tahakküm altına alınmış itaatkâr bireyler yetiştirmek için. Bu yüzden fırsat buldukça eğitime müdahale ederler. Bu yüzden, askeri darbelerin ilk önce saldırdığı kurumlardan biri üniversitelerdi.
Ve şimdi, sıra AKP-üniversitelerinde! AKP’nin yeni üniversite yasası, hem üniversitelerin 12 Eylül'den beri içinden çıkamadığı itaatkâr-muhafazakâr eğitim modelini güçlendirerek koruyacak hem de üniversite kurumunu neoliberal “bilim” pazarına kurban edecektir. Bu yasanın dayattığı üniversitede, ne pahasına olursa olsun para kazanmayı öğütleyen ahlak anlayışı hüküm sürecek; adaletsizlik, eşitsizlik ve nefretin artmasına hizmet edilecektir. Bu yasanın dayattığı üniversitede, “sanayi-üniversite işbirliği” adı altında, şirketlerin üniversiteleri, yani kamu kaynaklarını, öğretim üyelerini ve öğrencileri, kendi kar amaçları için fütursuzca kullanmasına izin verilecek, hatta bu teşvik edilecek ve mesela, bir üniversite rektörünün bir işadamının elini öpmesini içine sindirecek kadar, üniversite anlayışından uzak olacaksınız. Öğrenciye okul kimliği diye kredi kartı dağıtıp, kampüsü reklâm panolarıyla donatacaksınız; mevcut siyasi otoritenin göz boyayıcılığına kendinizi gönüllü olarak kaptırıp başbakanlara, bakanlara fahri doktoralar dağıtacak ve onların adına üniversiteler kuracaksınız.
Bir taraftan bunlar olurken, eleştirel düşünme, sorgulama, akıl yürütme, yöntemsel araştırma, meslek heyecanı, merak, insani kapasitelerin geliştirilmesi, bilinmeyenin ortaya çıkarılması, gerçeğin, iyinin, güzelin, doğrunun peşinden sürüklenmek gibi ‘teferruat’ olarak nitelendirilebilecek her şey, bu toprakların üniversitelerinde ender olarak karşımıza çıkmaya devam edecek. Bu kavramları kullanan, benimseyen ya da onlara özlemini dile getirenlere bir çeşit saf insan muamelesi yapılırken; öğretim üyelerinin puan karşılığı makale yazmaya çabaladıkları binalar toplamına üniversiteler demeye devam edeceksiniz.
Rekabetçi piyasaların pençesinde olan; rektörünü kendi seçemeyen; bilimsel faaliyetlerini bilgi lisanslama ofislerine beğendirmek zorunda olan; profesör ve doçent kadrosundakiler dışında bütün elemanların sözleşmeli olarak ve performans kaygısıyla, bıçak sırtında ve boğaz tokluğuna çalışmak zorunda oldukları; öğrenciyi müşteri olarak gören; öğrencisiyle ve öğretim elemanıyla yoklama cenderesine sokulan; bölüm kurullarının, akademik kurulların işlevini kaybettiği, tepeden inme tarzda yönetilecek olan kurum ve binalara üniversiteler demeye devam edecek miyiz? Vakıf maskesi altında ticarileşen ve bu da yetmezmiş gibi, yeni yasa taslağında sermayeyle tamamen bütünleşen üniversitelere, çalıntı tezlere; şirketleşen ve eşitliği en alt düzeye indiren, kültürel anlamda tek tipleştirirken her türlü eşitsizliği sürekli yeniden üreten bu sürece ne zaman hayır diyeceğiz?
Öğretmeni, öğrencisi ve tüm emekçileriyle, ülkemizin tüm üniversitelilerine, Türkiye'nin halklarına, işçilerine, köylülerine ve aydınlarına çağrımızdır:
Gelin, bilimin ve özgür düşüncenin kaderini piyasanın, bağnazlığın; otoritenin ve barbarlığın ellerinden kurtaralım.
Gelin hep birlikte, artık tepeden değil tabandan örgütlenen, bizim yerimize düşünülen değil bizzat bizlerin ürettiği ve düşündüğü halkın okulunu, halkların özgür üniversitelerini kurmanın koşullarını yaratalım.
Gelin, Türkiye halklarına ait, özgürleşmeye, demokratikleşmeye ve barışa katkıda bulunacak olan, bilimsel çalışmaların özgürce yapılabildiği, yetkinin ve söz hakkının üniversite bileşenleri tarafından kullanıldığı, çok kültürlü, çok dilli öğretimin yapılabildiği, öğrencilere geniş sosyal kültürel alanların ve çok çeşitli seçmeli derslerden oluşan programların sunulabildiği, özgürlükçü, demokratik bir üniversite tasarlayalım.
Gelin, bilime ve geleceğimize sahip çıkalım.
HDK Yürütme Kurulu