Dün, Metz Yeğern'in başlangıcının 98. yıldönümüydü.
24 Nisan 1915'te İstanbul'da, dönemin İttihat ve Terakki Hükümeti'nin emriyle, Ermeni cemaatinin ileri gelenlerinden, aralarında milletvekillerinin de bulunduğu 240 kişi tutuklandı ve kendilerinden bir daha haber alınamadı. Tutuklananların sayısı kısa sürede 2.345'e vardı ve aralarından 761’i herhangi bir yasal kovuşturma ve mahkeme kararı olmaksızın tehcir edildikleri İç Anadolu'da hayatlarını kaybettiler.
Bu olay, İmparatorluk topraklarındaki Ermeni halkının, “ayaklanma bastırma önlemleri” ve “Birinci Dünya Savaşı gereklilikleri” gibi geçersiz gerekçelerle Suriye çöllerine zorla tehcir edilmesinin başlangıcı oldu. Savunmasız kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşan kafileler kendilerini hiçliğin ortasında buldular, yüz binlerce masum insan yok edildi, sonunda Doğu Anadolu kadim halklarından birinden koparıldı, en önemli insan kaynaklarını ve üretici güçlerini kaybeden düzinelerce şehir ve kasabanın yıkımına sebep olundu.
Ermeni halkının Metz Yeğern adını verdiği, insanlığa karşı işlenen bu çirkin suçun, yani Büyük Felaket'in kurbanlarının torunlarına grubumuz adına taziyelerimizi sunmak istiyorum.
Ayrıca, ifade ve vicdan özgürlüğünün Türkiye'de kök salmasına da bağlı olarak Metz Yeğern'e ilişkin tarihi gerçeklerin resmi engellere rağmen ortaya çıkarılması ve halkın bilgisine sunulması konusunda kararlı olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Bu; yeni kuşakların geçmişin çarptılmış anlatılarından kurtarılması için ortak bir anlayış oluşturmak ve –hepsi de esasen dünyanın ve bölgesel nüfuz alanlarının 19. ve 20. yüzyıllarda, büyük güçler arasındaki paylaşılması ve yeniden paylaşılmasının neden olduğu vahşet, katliam, tehcir ve sürgünlerin mağduru olmuş- Kürt, Türk ve Ermeni halklarının barışması ve yeniden kardeşleşmesi için yeni iletişim yolları inşa etmek bakımından büyük önem taşıyor.
Dün; Türkler, Kürtler, Ermeniler, geçmiş yüzyılların hem zalimlerinin hem de kurbanlarının torunları olan binlerce gösterici, bütün Türkiye'de, İstanbul'da, İzmir'de, Ankara'da, Diyarbakır'da; hep birlikte, önemli bir resmi müdahaleyle karşılaşmadan ve görece daha büyük bir medya ilgisiyle Medz Yeğern'in kurbanlarını andılar.
Bu tutumu Türkiye’de geçmişin önyargı ve nefretten özgürleşmiş olarak tartışılması için daha geniş bir anlayışın yerleşmekte olduğuna dair bir işaret olarak memnuniyetle karşılıyoruz.
Ayrıca, PKK lideri Abdullah Öcalan ve Türkiye Hükümeti yetkilileri arasında süregiden görüşmelerin Türkiye'deki silahlı çatışmaya son vermesine ve böylece Türkiye'yi, farklılıkların bir çatışma değil, bir zenginlik kaynağı olarak karşılandığı tam demokrasinin eşiğine ulaştırmasına yönelik umutlarımızı da bu vesileyle ifade etmek istiyoruz.