Aile; kan bağı ile kurulan politik, ideolojik, ahlaki ve kültürel gericiliği yaşamında pratikleştiren feodal bir ilişki olarak karşımıza çıkmaktadır. Nasıl ki ataerkil devlet sistemi oluşturulmuş ve böylece kadın sisteme bağlanmışsa; ailede de egemenlik erkekte düğümlenmiş ve kadın aile içinde ev kölesi haline getirilmiştir. Bununla beraber aslında toplumsallığın küçük bir parçası olan aile birimi, erkek egemen cinsiyetçi zihniyetle beraber küçük bir devlet tanımına dönüşmüştür. Devlet diye tanımladığımız cinsiyet faşizmini yayan yapı kendi ürettiği aile modelini de topluma dayatmış ve bunu çıkarları için kullanmıştır. Türkiye ve Kürdistan’da kadınlar ve gençler aile içine sıkıştırılmış, her türlü mücadele hattından türlü mobbinglerle uzak tutulmaya çalışılmıştır. Gençler ve genç kadınlar kapitalist modernitenin ideolojisi olan liberalizmi temellendiren ve gençliğin zihnini hedef alan sistem üniversitelerinde okumaya mecbur bırakılmış ve aileyi bu çirkin sistemi dayatmada aracı olarak kullanmıştır. Ebeveynlerin çocuklarına olan sevgisini bile mülkleştirmiş, aileyi sistem içi bir hal almaya itmiştir.
Soykırımcı ve sömürgeci sistem Kürdistan’da var olan toplumsallığa saldırı olarak, toplumun çıkarından çok kurumun çıkarını gözeten aileciliği ön plana sürmüştür ve bunu özel savaş aparatı olarak kullanmıştır. Genç kadınların aile içerisinde geri planda kalması, okumuyorsa çok erken yaşta evlendirilmeye çalışılması, “Sen kız çocuğusun hiçbir mücadele alanında sana yer yok.” diye empoze edilmesi de bu özel savaş politikalarının bir parçası olarak kendini göstermiştir. Kürdistan’da asimilasyon politikaları ile kendi kültüründen uzaklaştırmaya çalıştığı ailelerde özellikle genç kadınları hedefine alıp türlü oyunlarla tuzağına çekmeye çalışarak tamamen hafızasız bir toplum yaratmak amaçlanmıştır. Devamlılığı esas olan aile kurumunu, tamamen kendi kıstası altına almış ve birçok politikasını uygulamakta bir nevi başarıya ulaşmıştır.
Erkek egemen yapının aile kavramını çok fazla gündemleştirmesi, devamlılığını sağlamak için türlü politikalar geliştirip yatırımlar yapması da bundan kaynaklanmaktadır. AKP-MHP iktidarının daha önce her aileye üç çocuk ya da çocuk başına sözde “maddi destek” sağlama adı altında ailenin yaşamının tam merkezine girmesi, 2025 yılının başında açıklanan aile paketi ile şiddetini arttırmıştır.
Kadın mücadelesinin dünyanın her tarafında artarak devam etmesi ve kadınların özgürlüğe her zamankinden daha yakın olması da bu politikaları derinleştirmelerine sebebiyet vermiştir. Çünkü aile içine sıkıştırdığı kadını kontrol etmesi kolaylaşacak ve mücadele içerisinde olmasını engelleyebilecektir. Ama bizler de genç kadınlar olarak kadın kurtuluş mücadelesini büyüteceğimizi, kadınları sıkıştırmaya çalıştıkları sınırları bir bir yıkacağımızı ve kapitalist modernitenin özgür kadın kimliğine karşı geliştirdiği türlü politikalarını boşa çıkarmak için direneceğimizi her zaman vurgulamaya devam edeceğiz.
Ailecilik ile mücadele edecek; kadın kurtuluş mücadelesini büyüteceğiz!