Çözüm İçin Her Alanda Diyalog ve Müzakere; Eşitlik, Özgürlük, Kardeşlik…

Türkiye son derece önemli gelişmelere sahne oluyor. AKP Hükümeti’nin ısrarla sürdürdüğü yanlış politikalar, Türkiye’yi içeride ve dışarıda hızla çatışmalara ve savaşa sürüklüyor.

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bittiğini iddia ettiği Kürt sorunundaki gelişmeler yeni bir boyut kazanıyor. Şemdinli’de iki haftadır süren çatışmalarda ölümler artıyor. Vali, iki ay boyunca Hakkari’nin yedi noktasına giriş çıkışları yasaklıyor, adı konmamış yeni bir OHAL uygulaması başlatılıyor. Yeniden 1990’ların uygulamalarına geri dönülüyor. Bölgenin diğer kentlerinde de çatışmalar yoğunlaşıyor.

Yaşadığımız topraklarda 30 yıldır silahlar hiç susmadı. On binlerce insanımızı kaybettik. Bu durumu değiştirmek, akan kanı durdurmak, gözyaşını dindirmek mümkünken, AKP Hükümeti de askeri önlemlerle, güvenlik önlemleri ile meselenin üstesinden geleceği aymazlığını sürdürüyor. Defalarca denenmiş, birçok hükümeti başarısızlığa ve ülkeyi de felakete sürüklemiş olan politikalar yeniymiş gibi topluma sunuluyor ve yeni acıların tohumları atılıyor.

“Oslo Müzakereleri” unutturuluyor. Diyalog yolları kapatılıyor. İmralı’nın irtibatı kesiliyor. Kürt sorununda demokratik çözüm ve barış için ağzını açanlar susturuluyor. Savaş hukuku her yerde etkisini gösteriyor. Siirt Belediye Başkanı Selim Sadak görevinden uzaklaştırılıyor. Demokratik haklar kullandırılmıyor. Binlerce siyasetçi, belediye başkanları, seçilmiş insanlar hapiste tutuluyor. Avukatlar, milletvekilleri, gazeteciler, sendikacılar, öğrenciler hala tutuklu.

Suriye’deki gelişmeler sorunları daha da karmaşık hale getiriyor. Suriye’nin Kürt illerinde halkın inisiyatifi ele geçirmesi üzerine milliyetçi muhafazakar çevrelerden, Başbakan Tayyip Erdoğan’dan gelen tehditkâr açıklamalar durmuyor. AKP iktidarı ve yandaşları Suriye’deki gelişmeleri bir provokasyona çevirmeye hevesleniyor. AKP Hükümeti ve devlet yetkilileri Suriye Kürtleri ile ilgili konuşurken, kendi ülkelerinde milyonlarca Kürdün yaşadığını akıllarından çıkarıyorlar. Bu tutum Irak, Suriye ve İran’da akrabaları olan insanları incitiyor, dışlıyor, vicdanlarını yaralıyor. Suriye Kürtlerinin kendi haklarına sahip çıkması ve kendilerini yönetmek istemeleri Türkiye için bir müdahale nedeni olamaz. Böyle bir tutum Kürt halkına düşmanlık olur.

Yaşananlar bir kez daha toplumdaki gerilimleri de arttırıyor. Malatya’da Alevi Kürt yurttaşlarımıza yönelik linç girişimlerine, Ayazağa ve ardından Muğla Dalyan’da Kürt yurttaşlarımıza yönelik linç girişimleri de ekleniyor. Halklar arasında yeni yabancılaşma tohumları atılıyor. İnsanların eşit koşullarda bir arada yaşamalarının imkanları daraltılıyor.

Bu yaşananlara daha fazla seyirci kalınamaz. Çatışmaları durdurmak ve barışı sağlamak için konuşuyoruz. Acıları değil, barışı paylaşmak için çaba harcıyoruz. Türkiye’nin tüm demokratlarına, aydınlarına, vicdan sahibi insanlarına, emekçilerine, solcularına, sosyalistlerine, kadınlarına, gençlerine sesleniyoruz.

Farklı dillere, inançlara ve kültürlere sahip halklar olarak eşit koşullarda ve barış içinde yaşamak pekala mümkündür. Gelin bu eşitliği sağlamak için el ele verelim. Sessiz kalmayalım. Taleplerimizi birlikte haykıralım.

Savaş ve çatışma diline karşı barış, eşitlik ve kardeşlik sözlerini arttıralım. Kürt halkı kendi kimliğiyle, kültürüyle, haklarıyla eşit ve özgür yaşayacağı bir ülke istiyor. Anadilinde eğitim istiyor... Anayasal yurttaşlık istiyor... Yerinden yönetim, demokratik özerklik istiyor... Demokratik, eşit haklara dayalı ve gönüllü birlik ancak Kürt halkının kendisini yönetmesiyle, kendi özerk yönetimlerine sahip olmasıyla sağlanabilir.

Bunları özgürce tartışacağımız, birbirimizi anlayacağımız, sorunlarımızı diyalog ve müzakere yoluyla çözeceğimiz ortamı yaratalım, barış iklimini oluşturalım. Halkların Demokratik Kongresi olarak, bu amaçla yeni bir siyasal çalışmayı başlatıyoruz. Türkiye’nin her tarafında, 1 Eylül Dünya Barış Günü de dahil olmak üzere eşitlik ve özgürlük; müzakere ve demokratik çözüm taleplerimizi anlatacağız. Salon toplantıları, mitingler, sokak etkinlikleri, görüşmeler yoluyla barış ortamının sağlanmasına katkıda bulunacağız.

Eylül ayında Türkiye’nin dört bir tarafından gelen halk temsilcileri ile Ankara’da barış taleplerimizi yükselteceğiz. Türkiye’nin aydınları, yazar-çizerleri, emek ve demokrasi güçleri ile birlikte yaygın bir barış inisiyatifini gerçekleştireceğiz.

İstersek bu savaşı durdurabiliriz ve istersek politik ortamı demokratikleştirebiliriz. Sessiz kalırsak, savaş politikaları pervasızca sürecek... Ve bugün yaşananların ağırlığını, vebalini hep beraber taşıyacağız. Bunu yaşamamak için her vicdan sahibi insanı sorumlu davranmaya çağırıyoruz.

Daha dün “Meclis’te muhatabım yok” diyen Başbakan Erdoğan’a bir kez daha Meclis sıralarına, BDP-Blok vekillerine bakmasını; HDK’nin çözüm önerilerine kulak vermesini öneriyoruz. Muhatap tanımama siyasetinin çözüm değil, savaş siyaseti olduğunu hatırlatıyoruz.


HDK Yürütme Kurulu
8 Ağustos 2012 Çarşamba