HDK Milletvekili ve Yürütme Kurulu Üyesi Ertuğrul Kürkçü: "Direne direne kazanacağız!"

HDK olarak neler yaptınız bugüne kadar?
Yaptığımız en önemli şey sürekli kötüleşen politik iklim koşullarında, Kongre’yi inşaya başladığımız anda var olan sinerjiyi korumaktı. Politik hareketler, partiler HDK’nin başlangıç aşamasındaki taahhütlerine genellikle sadık kaldılar ve HDK’nin organlarının oluşumuna katkı verdiler. Meclisin, Meclisin Komisyonlarının, Yürütmenin oluşumuna yol verilmesi ilk başta sanıldığından çok daha zordu. Bu zorlukların üstesinden gelmeyi başardık. İşleyen kurullar oluşturuldu. Yürütme ve Meclis rutinleri oluştu. Yerel Meclisler kendi gündemleriyle hareket etmeye başladılar. İstanbul’da bağımsız ve kendini finanse eden bir Merkez Büro açıldı. Şüphesiz gelişme eşitsizlikleri var. Ama HDK doğrultu kazandı. İzmir’deki Newroz kutlamalarının HDK pankartı altında gerçekleşmiş olması, örneğin, gözümle görebildiğim çok önemli bir gelişmeydi: Mitinge katılım olağanüstüydü. Kürtler ve sol resmen HDK bayrağının altına girmeyi başardı. Newroz mitinginin açılış konuşmasını HDK sözcümüz yaptı. Bunca provokasyona, dezenformasyona karşın 35-40 bin insan, solun neredeyse bütün renkleri, İzmir’de ırkçlığa, tekçiliğe karşı etkin ve dinamik bir blok oluşturdu. İstanbul’da, Ankara’da, Mersin’de, Adana’da HDK ispatı vücut eyledi. Bence Kongre’nin ikinci birleşimine giderken en önemli şey başlangıçtan kopmamaktı bunu başardığımızı söyleyebilirim. Süper Lig’e çıkan takımların birinci yıl hedeflerini gerçekleştirmeleri gibi oldu: “Kümede kaldık”.
 
Ne tür zorluklar yaşıyorsunuz?
En önemli zorluk, Kongre’nin oluşum varsayımlarının üzerinde yükseldiği siyasi iklimin tepetaklak olmuş olması. Kongre büyük ölçüde çözüm ve barış ikliminin süre gideceği öngörüsünün yaygın olarak paylaşıldığı bir dönem değerlendirmesinin verdiği itilimden güç almıştı. Özellikle, herhangi bir seçim başarısı kazanmadığımız, hatta seçime girmediğimiz yerlerde, bölgelerde Kongre’ye gösterilen teveccüh daha çok böyle bir algıyla bağlantılıydı. Ancak KCK tutuklamaları ve silahlı çatışmaların tırmanmasıyla birlikte iklim büyük bir hızla kötüleşti. Bu hem motivasyonu olumsuz etkiledi, hem de Kongre’nin en önemli bileşeni olan BDP’ye hem batıda hem Kürdistan’da ağır bir örgütsel ve dolayısıyla kadrosal darbe indirdi. Batıda seçim kazandığımız her yerde BDP il, ilçe yönetimleri en az iki kez tutuklama devresinden geçti ve tutuklamalar devam ediyor. “BDP’nin kriminalizasyonu” olarak niteleyebileceğimiz bu süreç HDK’nin gelişimine ve meşruiyetine de zarar veriyor.

HDK’nin bütün bunlara karşın gitgide bir etkin muhalefet dinamiği olarak belirmeye başlaması güvenlikçi siyaseti şimdi doğrudan doğruya HDK’nin de kriminalizasyonuna yöneltmiş görünüyor. Bunlar elbette zaman, enerji ve motivasyon kaybına yol açan süreçler.

Dahası, hükümet savaş dayatmasına ve KCK tevkifatına başladığından bu yana son 9 aydır,  genel ve yaygın bir medya ambargosuna tabi tutuluyoruz. Seçimler öncesi ve sırasında hemen hergün birkaç TV tartışmasına çağrılır ve kimilerini geri çevirmek zorunda kalırken, geçtiğimiz Temmuz’dan bu yana kimi istisnaları bir yana bırakırsak bunlar neredeyse tamamen son buldu. Üstüne üstlük, haber nesnesi olduğumuz çoğu durumda da kişisel ya da kurumsal olarak daha çok iftira, suçlama, karalama, itibarsızlaştırmanın konusu oluyoruz. Bu tabii halka ulaşma önünde büyük bir engel. Bununla birlikte, İMC, Hayat TV, Özgür Gündem, Evrensel, Nuçe TV, Birgün gibi sol-sosyalist medyanın varlığı, internet medyası, sosyal medya bu alandaki kayıpları önemli ölçüde telafi ediyor… Onlara da teşekkürü bir borç biliyorum.

Halktan tepkiler nasıl?
“Bizim halkımız” yani HDK tabanını oluşturan parti ve hareketler dünyası ile düzen siyaseti ötesinde bir politik bağlanış arayışı içinde olan gençler arasında HDK bir umut ve imkan olarak görülüyor bu çok açık. Örneğin yılın başında ODTÜ’de 800 dolayında öğrencinin katıldığı HDK forumu bu açıdan çok yüreklendiriciydi. HDK tabanındaki sosyalist partilerin büyük bölümü için HDK bir politik sabit halini almaya başlıyor. Ancak, HDK’nin öz hareketi diyebileceğimiz bir etkinlik sürekliliği henüz oluşmadığı için halkın gözünde bir HDK mevcudiyetinden söz etmek abartı olur. Gene de, ben halkın derdiyle dertlenen, onun boğuştuğu güçlüklerinin çözüm olanaklarını ortaya koyan ve halk içindeki çeşitlilik ve çokluğu birbirine bağlayan bir özne olarak görünürlük kazandıkça HDK’nin büyük bir hızla benimseneceğinden kuşku duymuyorum. Yeter ki, HDK bileşenleri kendi kimliklerinin yanında HDK kimliğini de taşımanın bir ihtiyaç olduğu kavrayışına ulaşsınlar.

Siz Mersin milletvekilisiniz, Mersin'de sokakta nasıl karşılanıyorsunuz?
Mersin sokaklarında hiçbir zaman koruma almadan ve halkla arama mesafe koyabilecek düzenlemeler olmadan dolaşıyorum. Bugüne kadar sadece sevgi ve saygı gördüm. Yalnızca bize seçimlerde oy vermiş olanlarla değil, öteki partilerin yandaşlarıyla da eşit ilişkiler kuruyorum. Hiçbir selamı geri çevirmiyorum. Hemen herkes tanıyor Mersin’de. Ancak bileşenlerin tabanı dışında hiç kimsenin beni “HDK eş-sözcüsü” olarak tanıdığını sanmıyorum. Ne zaman ki, Mersin’in temel kentsel, çevresel ve toplumsal sorunlarında HDK bir kolektif dinamik olarak ortaya çıkar, o zaman o kimliğimle beni daha da çok benimseyeceklerini sanıyorum.

HDK olarak önümüzdeki sürece ilişkin neler planlıyorsunuz?
Ben kendi payıma yapılacak planlar arasında iki hususun mutlaka öncelikle yer alması gerektiğini düşünüyorum: Birincisi, bir kongre partisinin kuruluşu doğrultusunda siyasi iradenin ortaya çıkması ve 2014”yerel seçimlerine Kongre Partisi ile girmek üzere hazırlıkların başlatılması. Ben bunun yaşamsal önemde olduğu ve geciktirilmesinde büyük sakınca olduğu kanısındayım. Yeni bir sinerji dalgası örmeye başlamak için bu olmazsa olmaz bir kaldıraç değerinde.

İkincisi, bölge meclislerinin reorganizasyonunu da kapsayacak bir şekilde yerel meclislerin güçlendirilmesi ve il ve ilçe meclislerinin somut etkinlikler temelinde derinleştirilmesi, birinci yıl tamamlanırken, önümüzdeki sonbaharda, delegasyonun ve meclislerin yenilenerek, Kongre’nin kendi temelleri üzerinde doğrulmaya başlaması.

Bu açıdan 1 Mayıs hazırlıklarının çok önemli bir hareket noktası sağlayacağının altını çizmek isterim. Her yerde 1 Mayıs gösterilerine Halkların Demokratik Kongresi bayrağı altında, HDK’nin arkasında herkesin kendi bayraklarını da dalgalandırarak girişinin Newroz’u 1 Mayıs’a, Kürtlerin özgürlük mücadelesini emeğin kurtuluşuna, demokrasi ve sosyalizm mücadelelerini kopmazca birbirine bağlamaya verdiğimiz önemin nişanesi olacağını, HDK’ye çok zengin ve kapsayıcı bir görünürlük kazandıracağından kuşku duymuyorum.  

Bunu başarabilirsek yaz aylarında HDK’nin köklerini derine saldığı bir çalışma dönemi olarak geçirebileceği ve kendisini yenileyebileceği bir motivasyon elde etmiş olacağız.

Meclis çalışmalarınız hakkında bilgi verir misiniz? Hedefleriniz nelerdir?
Meclis’te, genel kurul çalışmaları dışında İnsan Hakları İnceleme Komisyonu ve Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) üyesi olarak çalışıyorum. Genel Kurul’daki görüşmelerde hedefimiz daima emeğin hakları ve enternasyonalist dayanışmanın gerektirdiği tavırları sergilemek, sahada mücadele eden devrimcilere politik söz ulaştırmak, politik ve toplumsal eleştiri için dayanak sağlamak, hükümet politikalarının siyasi teşhiri ve ezilenlerin taleplerini haykırmak. Bu amaçlarla yanıtlanmayacağını ya da reddedileceğini bile bile sözlü ve yazılı soru önergeleri vermek ve kanun teklifleri yapmak. Ancak bunları dile getirmek için gereksindiğimiz söz hakkı AKP grubu tarafından kabul edilemez bir biçimde kısıtlanmış durumda. Bu olanaksızlıkları Meclis’te düzenlediğimiz basın toplantılarıyla aşmaya çalışıyoruz.
Öte yandan sahada çalışma, seçim bölgemizi ve başka bölgeleri ziyaret gereksinimleri, ya da komisyon çalışmaları için Ankara’yı terk etme zorunlulukları, zaten kısıtlı olan sürelerden daha da büyük fedakârlıklar yapmayı gerektiriyor.

Öteki partilerin milletvekilleriyle, öteki ülkelerin sol ve sosyalist hareketleriyle görüşmek, tartışmak, kavga kadar müzakere etmek başka yoldan hiçbir şekilde edinemeyeceğiniz kadar deneyim ve imkan kazandırıyor. Örneğin Uludere’deki (Roboski) bombalamayı incelemek üzere kurulan komisyon sayesinde sürecin her yanını gözlemek ve gerçeğe çok yakın bilgileri birinci elden almak ve deneyimlemek çok önemliydi. Devletin halkına karşı suikast mekanizmasının nasıl işlediğini –buna geçmişte şahsen maruz kalmış olsam da- bu komisyonda çalışmasam öğrenmem o kadar kolay olmazdı… Bütün gecikmelere ve ayak sürümelere karşın Cezaevleri Komisyonu’nda olmasaydım, Komisyonu Osmaniye’deki zulüm makinasını yerinde görmeye ikna etmem söz konusu olmazdı. Bu sıfatlarım olmasa Pozantı’daki rezaleti yerinde gözlemlemek ve aksi iddia edilemez bir rapora bağlayamazdım. O yüzden bu fırsat ve imkanlar çok önemli…

TBMM’de bir dönemi tamamlarken, arkama baktığımda halkın canını acıtan her konuda bu acıları dindirmek,  zalimlerin canını sıkmak ve halka kötülük yapmalarını önlemek için elimden gelen her şeyi yaptığımı görecek şekilde çalışmış olduğumu kaydeden bir karnem olsun istiyorum.

Son olarak ne söylemek istersiniz?
Direne direne kazanacağız!