YSK kararı gayri meşrudur ve halk iradesine darbedir

08.05.2019

AKP-MHP faşist ittifakı, 31 Mart yerel seçimlerinde yenildi. “Türkiye İstanbul'dur. İstanbul'da kaybedersek Türkiye'de kaybederiz” diyen Erdoğan-Bahçeli ikilisi, İstanbul seçim sonuçlarını hazmedemedi. Seçim gecesinden başlayarak, güdümündeki YSK üzerinde sürekli baskı uyguladı. Bu baskının bir sonucu olarak YSK, İstanbul seçimlerini yenilemeye ve Ekrem İmamoğlu'nun mazbatasını geri almaya karar verdi.

YSK'nın bir ayı aşkın bir süre önce gerçekleşmiş seçimleri yenileme kararı, halk iradesine açık bir darbedir ve gayrimeşrudur. Bu darbenin mimarları da Erdoğan-Bahçeli ikilisidir.

AKP-MHP ittifakının demokrasi ve özgürlüklerin düşmanı olduğu bir kez daha ispatlanmıştır. 

Kürdistan'da halk iradesine kayyum atanması, şaibeli seçim sonuçlarının normalleştirilmesi, kazanan belediye başkan ve üyelerini tanımayarak ikinci gelen partiye mazbataların verilmesi YSK eliyle gerçekleşmiştir. YSK iktidarın darbe aparatına dönüşmüştür. YSK'nın bu kararı, HDP'nin Kürdistan'da kazanma, Batı'da kaybettirme ve faşizmi geriletme politikasının başarısı karşısında AKP-MHP rejiminin başvurduğu manevra ve manipülasyonların şimdilik sonuncusudur.

Seçim adalet ve güvenliğinin güvence altına alınması, hak gasplarına yol açan kararların iptal edilmesi, mevcut YSK dağıtılıp bağımsız bir kurul olarak yeniden ihdas edilmeden olanaklı değildir. Özgür seçim ortamı sağlanmadan, seçmenler ve muhalif partiler üzerindeki baskılar son bulmadan, demokratik ve eşit bir seçim ortamından bahsedilemez. AKP- MHP faşist ittifakının güdümündeki YSK, tarafsız ve adil bir seçim süreci yürütemez. 

Dün, Kürdistan'da belediyelere, sandıklara el koyan AKP'ye açık bir tutum alınmaması, kayyum politikalarına sessiz ve seyirci kalınması,  bugün İstanbul'da seçimlerinin iptal edilmesini ve halk iradesinin gaspını kolaylaştırmıştır. O gün hep birlikte daha yüksek bir ses çıkarılsaydı, İstanbul seçimlerine darbe yapmaya cesaret edilemezdi. 

Bugün de görmezden gelinen bir başka hukuksuzluğa karşı, tecridin kaldırılması talebi ile Leyla Güven başta olmak üzere, binlerce tutsak aylardır açlık grevindeyken, 30 Nisan itibarı ile 15 tutsak ölüm orucuna başlamıştır. Çocuklarının dirhem dirhem erimesini kabul etmeyen anneler, tüm baskı ve işkencelere rağmen dışarda, direniştedir. İşte bu direniş, 8 yıldan sonra avukatların İmralı'daki görüşme kapısını açmıştır. HDP’nin Türkiye halklarına ve demokratik mücadeleye katkıları da, kendisine, bileşenlerine ve Kürt halkına reva görülen katliamlar ve siyasal operasyonlar da ortada iken, beyaz tülbentleriyle çocuklarının yaşam hakkı için mücadele eden annelere yönelik saldırıların ardı arkası kesilmiyorken, Öcalan’ın en doğal hakkı olan avukat görüşünü yapmış olması üzerinden HDP’ye yönelik karalama kampanyaları düzenlenmek, insafsızca olduğu gibi maksatlıdır da. AKP-MHP ittifakının, muhalefetin toplumsal tabanındaki yakınlaşmayı bölme çabasının bir başka tezahürüdür. Bu dilden bir an önce vazgeçilmelidir. Bunun yerine anaların direnişine ses verilmelidir. Bir defalık değil düzenli aile ve avukat görüşmesinin sağlanması bir temel hakkın tanınması ve toplumsal muhalefetin başarısı olacaktır.


Halkların Demokratik Kongresi