HDP Eşbaşkanları basınla buluştu

14.01.2014
HDP Eşbaşkanları Sebahat Tuncel ve Ertuğrul Kürkçü, HDP Genel Merkezi'nde gazetelerin Ankara temsilcileri ile kahvaltıda bir araya gelerek gündemdeki konuları değerlendirdi. Toplantıda konuşan HDP Eşbaşkanı Ertuğrul Kürkçü, Ankara'da adaylarının eski SHP Milletvekili Salman Kaya olduğunu bunun yanı sıra Ankara'da Haymana, Polatlı ve Bala ilçelerinde de güçlü adaylarla gireceklerini hatırlattı. Kürkçü, Salman Kaya'nın 3 MHP'li adaya karşı yarışacağının bunların Melih Gökçek, Mansur Yavaş ve MHP'nin adayı olduğunu söyledi.

Kürkçü, İstanbul adaylarının ise Sırrı Süreyya Önder olduğunu vurgulayarak, "Bunu resmen açıklıyoruz. Sırrı'nın adaylığından birçok bakımdan umutluyuz. Halkçı bir siyasetin kendisini nasıl ifade edeceği bakımından yaratıcı bir süreç yaşayacağız. Uygulaması ve izlemesi keyifli olacak. Ona paha biçilemez. Böyle bir cevheri elde bulundurmaktan parti olarak memnunuz. İstanbul'da oylarımızı katlayacağımızı umut ediyoruz" diye konuştu. Kürkçü, HDP'de olmayan sosyalist partilerle bir ittifak yaratılamadığını, HDP'nin kendi bayrağı ile girmeyeceği bir seçimin ise kendileri açısından uygun olmadığını, bunun da diğer muhatapları zorladığını söyledi. Kürkçü, seçimlerde HDP'nin nerede durduğunu göstermek istediklerini kaydetti. Kürkçü, seçimlere girdikleri bütün illerde iddialı olduklarını söyledi.

İttifak arayışlarının sorulması üzerine Sebahat Tuncel, HDP'nin zaten toplumsal bütün kesimlerle ittifak içinde olduğunu vurgulayarak, "Bir siyasi parti ile ittifakın koşulları yok gibi görünüyor. Bu bizden kaynaklı değil. Partilerin kendilerini konumlandırmasından kaynaklı yaşanıyor. Bu yerel seçimler bir genel seçim havasında yapılacak. Dolayısıyla bütün güçler kendilerini buna göre konumlandırıyor. Biz HDP olarak Türkiye'nin bir krize girdiğini bundan çıkışın da demokratikleşme ile olacağını düşünüyoruz. Bu sadece AKP-cemaat çatışması değildir. Büyük bir sistem krizidir. Bu ancak yerel demokrasinin güçlendirilmesi ile yapılır. Biz de bunu savunuyoruz" ifadesini kullandı. Tuncel, HDP'nin kendinin aslında müzakere zemini olarak görülmesi gerektiğine işaret etti. Tuncel, kendilerinin dengeleri alt üst edeceklerini söyledi.

Aynı konuya ilişkin konuşan Kürkçü ise, CHP ile yaptıkları görüşmeye de değinerek, "Biz zaten bunları açık açık konuşmak istedik. Nasıl bir yerel yönetim anlayışı olduğunu ve bunda uzlaşmanın yaratılıp yaratılamayacağını sorduk. CHP'nin yaklaşımı ise 'Oylarınız çok güzel ama aramızdaki ilişkiyi kimse bilmesin. Gizlice oylarınızı bize verin açıktan görünmeyelim' dediler. Zaten bu ittifak anlayışı değildir. Bu müzakere edilebilir bir zemin değil. Bu anlayışın kendisi ittifak yapmayı engellemektir. CHP, anayasal yurttaşlık temelinde yeni bir zihniyete sahip olsaydı, Kürt sorununda çözüm tarafında olsaydı siyaseten ittifak arayabilirdik. Birazda bunlar bizim hayalimiz. Ecevit dönemine bakarak CHP'yi düşünemeyiz. CHP, ittifak olarak cemaat, MHP'nin soft ırkçılarını ve zenginleri hedef almıştır. Bize sürekli 'oylarımızı bölüyorsunuz' denildi. Biz nasıl bölelim. Kitlelerimiz ayrıdır. En son ziyarette katı bir biçimde deklare ettiler. 'Asla birlikte görünmeyelim' dediler" diye konuştu. Kürkçü, Kemal Kılıçdaroğlu'na yönelik söylediği "Sizi Sırrı Süreyya Önder ile baş başa bırakıyorum. Sayın Önder yarışta olacak" sözünü de söylediklerini kaydetti.

17 Aralık sonrası yaşananlara ilişkin en net tavrı HDP'nin koyduğunu ve erken genel seçim çağrısı yapan tek parti olduklarını söyleyen Tuncel, "Bugüne kadar cemaat ve AKP işbirliği içinde oldu. Başbakan'da itiraf etti dostluklarını. En önemli konularda uzlaştılar. İnsan hakları ihlallerinde, Roboski katliamında ve KCK adı altında yapılan davalarda uzlaştılar. Bu insanlar uydurma iddianameler ile tutuklandılar. Bu sistemi birlikte yürüttüler. Başbakan bugüne kadar bu yöntem ile çözümün olacağına inanıyordu. 90'lı yıllarda örtülü ödenek olanlar şimdi ayakkabı kutularında oluyor. Aslında zihniyet aynı. Bütçe görüşmelerinde kaç defa Sayıştay raporlarının olmadığını söyledik. Türkiye'nin buradan çıkışının yolu Kürtlere ve Türklere ayrı uygulanan hukukun ortadan kaldırılması lazım" ifadesini kullandı. Tuncel, HSYK'ya ilişkin daha önce yapılan düzenlemeye CHP'nin karşı çıktığını şimdi ise bunu savunduğunu ve Türkiye'de siyasetin ise bu şekilde yapıldığını söyledi. Yargının, iktidarın savaş alanına dönüşmesini eleştiren Tuncel, "Türkiye'de bu sistem çürümüştür. 'Paralel devlet AKP'ye komplo kurdu' diyemeyiz. Yolsuzluk konusu ortadadır. Bugüne kadar birlikte hareket ettiler sorun olmadı şimdi sorun oluyor. 17 Aralık operasyonunu birçok boyut ile değerlendirmek lazım" dedi. Tuncel, 17 Aralık operasyonu sonrasında sokağa da en çok HDP'nin çıktığını kaydetti.

KCK Eş Genel Başkanı Bese Hozat'ın "paralel devlet" açıklamasının ve HDP'nin yaptığı açıklamanın sorulması üzerine Kürkçü, şunları söyledi: "Kimi zaman katılmadığımız yönler olunca onları ifade etme zorunluluğumuz doğuyor. Bu 'paralel devlet' teorisi yeni bir şey. Bunun hangi bağlamda kullanıldığından hakim değilim. Başbakan'da bunu kullanıyor. Birden bire 'paralel devlet' tezimiz oldu. Ben bunu ilk kullananın Öcalan olduğunu biliyorum ama daha önce de Başbakan, KCK'ye 'paralel devlet' diyordu. Bunun yeterince açıklayıcı olduğundan emin değilim. Bir tane devlet var ve bunun içinde bütün sınıfların güç mücadelesi sürüyor. Biz devlette olmadığımız için bu oyunun içinde değiliz. Eskiden derin devlet ve devlet vardı. Devlet diye bir şey vardır ve hakim sınıf devleti olduğu için yasadışı işler yapar. Derin devlet de devletin kirli işler yapan tarafı olarak görülür. Bizatihi devlet problemin kendisidir."


Paris'te 3 Kürt kadın siyasetçinin katledilmesine ilişkin tutuklanan Ömer Güney'e ait olduğu iddia edilen ses kayıtlarının sorulması üzerine Tuncel, "Paris katliamının çözüm sürecine yönelik olduğu tespitini çok önceden yapmıştık. İlk kez devlet ile Sayın Öcalan arasında bir diyalog başladı ve ardından bu katliam yaşandı. Bu meselede sadece Fransa değil Türkiye'nin de sorumlu olduğunu ve Ömer Güney'in Türkiye'ye geldiğini söyledik. Bu ses kaydı ne kadar doğru? Karşıdaki kişilerin MİT'ten olduğu ifade ediliyor. Fransa yargısı bu kaseti alıp inceleyecek ve gerekli şeyleri açıklayacaktır. Bu katliama dair Türkiye sorumluluklarına ilişkin halen yanıt vermedi. Bu ses kaydından bağımsız bu mesele aydınlatılmalıdır. Sayın Öcalan son görüşme notunda da bunu söylüyor. Buna ilk tepkisi 'Ha Sakine'yi öldürmüşler ha bizi' şeklinde olmuştu. Bir yandan MİT'in içinde yer aldığı heyet görüşme yapıyor bir yandan bu katliamın içinde ise burada başka bir durum var demektir. Başbakan bunu açıklamalıdır. Başbakan'da farklı şeyler söylemişti. Türkiye Cumhuriyeti bu şeylere cevap vermelidir. Bu katliam ile Sayın Öcalan'a mesaj verilmek isteniyordu. Bunda uluslararası boyut olduğunu düşünüyorum. Bir kişi bu katliamı bu kadar rahat yapamaz" dedi. Tuncel, Kürt sorununun çözümü konusunda bir irade varsa Paris katliamı ve Roboski katliamının aydınlatılması gerektiğinin önemine vurgu yaptı.

Ertuğrul Kürkçü ise, "Geçmişte paralel devlet Ergenekon ve diğerleriydi birden cemaat oldu. Aslında hiç değişmeyen güvenlik yapıları varlığının sürdürüyor. İnsanı düşündürtüyor. Ömer Güney'in söylediklerine bakıyoruz MİT ve cemaat karşı karşıya iken Ömer Güney okları bir yere işaret ediyor. O da bir doğrultuya doğru sevk ediliyor. Roboski katliamının kararı bu açıdan çok ilginç mesela. Bu karar ile birlikte Necdet Özel'in saldırı emrini verdiği söylendi. Bu karar Roboski katliamının failinin Necdet Özel olduğunu söylemiştir. Silahlı kuvvetlerin baş komutanı halkın önüne atılmıştır. Hükümetin tarafını tutmanın kefaretini Necdet Özel bir şekilde ödeyecektir. Hükümette bunu ödeyecek" ifadesinin kullandı. Kürkçü, güçlü bir hükümetin Necdet Özel'i yargılayabileceğini, ancak Erdoğan'ın askere bağlı olduğunu söyledi.

Ömer Güney'in ses kaydının ne gibi sonuçlarının olabileceğinin sorulması üzerine Kürkçü, "Konuşmaların içinde MİT'ten başka kelime geçmiyor. Bu çatışma içinde anlam kazanıyor. Ben bunlardan biri olsam 'Paris katliamını onlar yaptılar. Katil söyledi' derim. Bunu tahkik etmek lazım. Ömer Güney, Mehmet Ali Ağca tipinde bir adam. Ağca'nın papa suikastına yönelik ne kadar çok şey söylediğini bir göz önünde bulundurun. Bunların da açığa çıkacağına inanıyorum" diye konuştu.

Kürkçü, Taraf gazetesinden yer alan Roboski belgesine ilişkin olarak ise bugüne kadar Meclis'e gönderilen belgelerde katliamda öldürülenlere ilişkin hiçbir spesifik bilginin olmadığının vurgulandığın kaydetti. Kürkçü, "Tümen komutanı bu bilgileri Meclis'e vermişti. Bütün her şeyi bir kişiye indiriyordu. 'Siz bu Fehman Hüseyin'in nasıl biri olduğunu bilemezsiniz. Onunla gelen istihbarat bizi harekata geçirdi. Aslında biz kara harekatı düzenleyecektik ancak Genelkurmay'dan gelen emir ile durdurduk' diyorlardı. Bu işin sırrı başından belliydi. Genelkurmay zaten 29 Aralık günü 'biz yaptık' demişti" ifadesini kullandı. Kürkçü, Roboski katliamının siyasi harekat olarak yapıldığını çünkü yapıldığı tarihin Sri Lanka modelinin konuşulduğu bir dönem olduğunu vurgulayarak, "O kafileye bakanların onların sivil olduğunu anlamaması mümkün değildir. Hiçbir askeri eğitimim yok ama ben anladım. Bütün öteki vekillerde bunu anladılar. Hüngür hüngür göz yaşı döktüler. Daha sonra 'evet' oyu veren AKP'li vekiller" diye konuştu.

Kürkçü, askerlerin bu kararı verirken, siyasi bir onay almadan veremeyeceğini düşündüğünü vurguladı. Kürkçü, "Askeri savcılık kararında Genelkurmay başkanının, başbakana danıştığına ilişkin bir şey yok. Ancak mantık olarak düşününce bunun danışılmış olması gerekir. Yoksa başbakana karşı bir şey de olabilirdi ama başbakan başından beri bunu savunuyor. Köylüleri tehdit etti. Bunları yaptığına göre başbakan ile genelkurmay başkanı arasında mutabakat olduğunu görüyoruz. Bu imha siyasetine sıkı bağlılık nedeniyle hükümetin gevenlik açısında onlara bağlılığı ile söz konusu. İmha siyaseti sona erince yerini müzakere süreci aldı" dedi.

"Çözüm süreci"nin bir yılı geride bırakması buna karşın herhangi bir adımın atılmamasının sorulması üzerine Kürkçü, "Güney Afrika modelini gördük. En yakıcı çatışmaların bu görüşme sürecinde olduğunu görüyoruz. Güney Afrika, Türkiye'den daha küçük bir ülkedir. 8-9 yıla yayılan bir dönemi içerdi. Çözüm aralığı kısa olmaya bilir. İrlanda barışı yaklaşık 19 yıl sürdü" dedi. Sebahat Tuncel ise, "AKP'nin çözümsüzlükte ısrar eden ve hiçbir adım atmayan tavrına 'edi bese' denilmelidir. 3 aşamadan söz edildi. Örgüt kendi üzerine düşenleri yaptı. Ateşkes ilan etti. Elindeki esirleri bıraktı ve geri çekilmeyi başlattı. İkinci adımda anayasa değişikliği söyleniyordu. AKP masadan kalktı. Bugün gelinen nokta hükümetin kendi duruşu ile buraya geldi. Halen adım atmış değil. Tutuklu vekillerin bırakıldığı söyleniyor. O direniş ile oldu. Artık bu hukuksuzluğu daha fazla anlatamadılar" ifadesini kullandı.

Tuncel, Türkiye'de yaşanan krizin yüzeysel değil çok derin bir kriz olduğunu vurgulayarak, güçlü bir demokrasi hareketi olmaması durumunda bunun ortadan kaldırılamayacağını söyledi.

13 Ocak 2014