HDK Kadın Meclisi'nden "Cinsiyetçilik, Şiddet, Savaş ve Rojava Deneyimi" paneli

01.12.2013
Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Kadın Meclisi tarafından Şişli Kent Kültür Merkezi'nde düzenlenen panelde buluşan kadınlar, "Cinsiyetçilik, Şiddet, Savaş ve Rojava Deneyimi"ni tartıştı.

Panelin açılış konuşmasını yapan HDP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, konuşmasına 1 Eylül Dünya Barış Günü'nde eski eşi tarafından katledilen DÖKH aktivisti Nazliye Sincar'ın katilinin hala yakalanmadığını anımsatarak başladı.

Bu hatırlatmanın ardından kadına yönelik şiddeti ideolojik gördüğünü belirten Tuncel, "Kadına yönelik şiddet sadece fiziksel değil, zihinsel olarak da ortaya çıkıyor. Çünkü bu mekanizmanın kendisi eşitsizliği üretiyor. İlk eşitsizliğin ortadan kaldırıldığı yerin de kadın-erkek ilişkileri olduğunu biliyoruz. Kadınlar olarak da ideolojik saldırıya karşı ideolojik savaşmalıyız. Kadın perspektifini belirlemek önemli. Bugün parlamentoda kadın milletvekili sayısı artmışsa, kadınların mücadelesi ile ilgili bir durum" dedi.


Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu'nun kapatılmasının gündemde olduğuna da dikkat çeken Tuncel, "AKP iktidara geldiğinden beri kadına dair her şey ortadan kaldırıldı. Herşey aile kurumu içine sıkıştı. Sadece kadın tuvaletinde kadın kelimesi kaldı. Bugün AKP iktidarı kadınları eşit bir birey olarak görmekten ziyade, kadınları ailenin ferdi olarak görme ve kadınları terbiye etme eğiliminde. Kadınları terbiye ederek toplumu terbiye etmeye çalışıyor. Aslında bu meseleye eşitlik perspektifinden bakmak yerine kadını nasıl eve kapatırım üzerinden düşünüyor. Bir yandan kadını neoliberal politikalar çerçevesinde ucuz iş gücü olarak görüyor. Bir yandan da eve kapatmaya çalışıyor, bu da korkunç bir şey" diye konuştu.

Ardından geçilen panelin ilk oturumunda konuşmacı olarak ise Avukat Hülya Gülbahar, Avukat Sevda Bayramoğlu ve Yazar Ayşe Düzkan yer aldı. Av. Hülya Gülbahar, sunumunda kadına karşı şiddetin altında, hizmet ve itaat etmek anlayışı yattığını ifade ederek, "Kadına karşı şiddet, toplumsal eşitsizlikten kaynaklanır. Eşitsizliği kapattığınız sürece kadına yönelik şiddeti azaltabilirsiniz" dedi. Türkiye'de kadınlarla ilgili pek çok konuda istatistik yapılmadığını belirten Gülbahar, "Adalet Bakanı, 2009'da ilk 7 ayda 953 kadın öldürüldüğünü, kadından sorumlu bakan ise 12 ayda 172 kadın öldürüldüğünü açıkladı. 3. AKP döneminde AKP freni boşalmış kamyon gibi kadınların üzerine gelmeye başladı. Kazandığımız ne varsa tek tek kaybetmeye başladık. Kağıt üzerinde bile olsa eşitlik fikri 2002'den önce devlet politikası olarak her yerde yazardı. Şimdi ise toplumsal cinsiyet kelimesinin bütün devlet politikalarından çıkarıldığı günler yaşıyoruz" ifadelerini kullandı.

Yazar Ayşe Düzkan ise, AKP'nin kadın ve LGBT bireylere dönük politikaları üzerinden başka ülkelerin deneyimleri üzerinde durdu. Sunumunda Patriyarka ve kapitalizmin her zaman el ele vermediğini belirten Düzkan, "Patriyarka, kadınların evde hizmet etmesini ister, kapitalizm ise dışarıda ucuz iş gücü olmasını ister. Muhafazakar anlayış bu ikisini uzlaştırıyor. Nasıl yapıyor bunu? Esnek çalışma biçimleri ile. Kadınların ev işlerini aksatmadan çalışmasına yönelik çalışma tarzları oturtuluyor şimdi" diye konuştu. Düzkan, "Kadınlar için emeğini sömürtmek bile bir lükstür. Çok azımız meslek sahibi olabiliyoruz, çok azımız çalışma imkanına sahibiz" dedi.

Oturumun bir diğer konuşmacı olan Avukat Sevda Bayramoğlu da konuşmasında mobbing ve taciz konusuna yer verdi. Bayramoğlu, "Mobbing kadar sinsi bir şiddet ki. Dayak gibi taciz gibi tecavüz gibi bilinen ve görünür değil. Bu saldırının mağdurları bile çoğu zaman mağduru olduğunun farkında olmadan mağdur oluyorlar" dedi.
Panelin ikinci oturumu tiyatro oyuncusu Esmeray'ın konuşması ile başladı. Transeksüel kadın cinayetlerine değinen Esmeray, transeksüel cinayetlerde katilin "kadın sandım erkek çıktı öldürdüm" savunmasını yaptığını ve hakimin bunu ciddiye aldığını belirterek, "Transfobi ve homofobi tek bir yerden gelmiyor" dedi. Esmeray son olarak, "Ameliyat olmaya karar verdiğimde herkes bir şey söyledi. Herkesin cinsel organı ne kadar mahremse benimki de o kadar mahrem. Elinizi çekin" dedi.

'Eş başkanlığı Kürt siyaseti oluşturdu'

Prof Dr. Nazan Üstündağ ise, kadınların savaşlarda göç ve yakınlarının kaybolması gibi sorunlara maruz kaldığını belirterek, "Savaşla militarizm her yerde erkekliği kışkırtıyor. Bunun sonucunda kadınların eve kapanmak zorunda kalıyor ve kadınların şiddete maruz kalmasının meşrulaştığı bir durumu oluşuyor" dedi. Dünya'da müzakere süreçlerinde kadınların çok büyük mücadele verdiklerini belirten Üstündağ, "Savaşta kazandıkları siyasi birikimin devam etmesi için ciddi mücadele veriyorlar. BM kararına göre, kadınların barışın inşasının her aşamasında rol alması gerekiyor. Kadınların her aşamada eşit temsilinin sağlanması ve insani güvenliğinin sağlanması düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Türkiye'de Kürt tarafı, tam da bu bahsettiklerimizin yerine getirilmesini sağladı" diyerek, KCK'ye eş başkanlık getirilmesi, DÖKH'ün Kürdistan'da kendisini gözlemci olarak ilan etmesi, Diyarbakır şehrinde ilk kadın büyükşehir belediye başkanı olması muhtemel bir adayla çıkması gibi örnekler verdi. AKP'de ise bunun tam tersinin gözlemlendiğini belirten Üstündağ, "Akil insanlar heyetinde yüzde 19 kadın var. Kadınların katılım yolları tıkanmış durumda. Bunun dışında da kadınların siyasi gücünü zayıflatacak ciddi politikaların getirilmesi söz konusu" dedi.

'Erkek şiddeti lafı 2007'de ortaya çıktı'

Üstündağ'ın konuşmasının ardından söz alan Sosyalist Feminist Kolektif'ten Avukat Meriç Eyüboğlu, "Kadına yönelik şiddeti kimin uyguladığı belli değildi. Erkek şiddeti lafı 2007'de ortaya çıktı. İşkencenin tecavüzün devlet eliyle yapıldığı bir ortamda, Gezi'ye geldik. Gezi sürecinin bize öğrettikleri var" dedi. Muhalif kadınların tecavüz tehdidine maruz kaldığını; ancak bunun bilinen bir şey olmadığını ifade eden Eyüboğlu, "Gezi ile görünür oldu. Gezi'de en yaygın olarak kullanılan metot, gözaltında çıplak aramaydı. 31 Mayıs-1 Haziran'da gözaltına alınan 7 kişi buna maruz kaldığını açıkladı, ardından benzer açıklamalar geldi. Ancak bir dava dışında bu konuyla ilgili yaprak bile kıpırdamadı" dedi.

'Kürt ve Arap kadını birlikte mücadele ediyor'

Yekitiya Star Dış İlişkiler Sorumlusu Helime Yusif ise, "Reber Apo'nun üzerinden bu çalışmaları yürütüyorduk. Yekitiya Star, kadınların arasındaki çalışmalar koordineli bir şekilde devam ediyor. Devrim başladığında biz bütün çalışmalarımızla hazırdık. Biz kadının yaşam içindeki yeri noktasında zaten çalışmalarımız vardı. Biz de bunu devam ettirdik" dedi. Devrim başladığında sadece Kürt kadınları değil tüm Arap, Süryani ve diğer halklardan kadınların şiddet gördüğünü belirten Yusıf, "Ama Kürt kadınının örgütlülüğü vardı. Devrimde Kürt kadını ve Arap kadını birlikte mücadele edebiliyor. Akademiler açıldı ve kadınlar eğitimler aldı. Orda bir savaş var ve bunun için savunma gerekiyor. Fetvalardan sonra büyük katliamlar oldu. Kadınların artık örgütlülüklerini üst boyuta taşımaları gerekiyordu. Bu devrim kadınlarla başladı ve Rojava devrimi kadın devrimiydi aslında" dedi. Kadın birlikleri öncülüğünde büyük kazanımlar sağlandığını belirten Yusıf, "Kadın iradesi güçlendi. Kadınlar bir inisiyatif oluşturdu, bu bir devrimdir. Bu inisiyatif orda anayasa niteliği taşıyan bir metin oluşturdu. Birinci maddesinin ise devlet ve dinin ayrı olmasını kapsıyor. Bu anayasa metninin amacı bütün kadınların haklarını kapsamasıydı. Kadınların şu anki amacı bu metnin Suriye'deki anayasa içinde yer alması" diye konuştu.

Konuşmaların ardından, panel forum bölümü ile sona erdi.
(30 Kasım 2013)