Göçmenin İhtiyacı Sınır Bekçisi Değil Statü

18.12.2015
BM Göçmen Hakları Sözleşmesinin imzalanmasının 25. yılında göçmenlerin ve yerinden edilmiş insanların yaşadıkları ekonomik, siyasi, psikolojik ve hukuksal sorunlar dünyanın dört bir yanında ve Türkiye’de vahim boyutlara ulaşıyor.

18 Aralık Uluslararası Göçmenler Günü Türkiye için her zamankinden daha çok anlam kazanıyor. Hemen yanı başımızda Suriye’de yaşanan iç savaş nedeniyle 2011’den bu yana yaklaşık 230 bin insan öldürüldü, 12.2 milyon kişi ülke içinde yerinden yurdundan oldu ve acil insani yardıma ihtiyaç duyuyor. Suriye ve doğusundaki ülkelerden gelenler için Avrupa’ya başlıca geçiş yolu halini alan Türkiye’deki mülteci sayısı yaklaşık 2 milyon 500 bine, okul çağındaki çocuk sayısı yaklaşık 1 milyona vardı. Yalnızca 2015’te Afrika ve Orta Doğu’dan gelip Türkiye’den Yunanistan’a düzensiz bir şekilde denizden ulaşmaya çalışan 792 bini aşkın göçmenden en az 600’ü bu yolculuk sırasında hayatını kaybetti. AKP hükümetiyse bu göçleri çelişki veya anlaşmazlıklar içinde olduğu AB ülkeleriyle görüşme ve pazarlıklarda bir baskı aracı veya koz olacak şekilde kullanmak amacıyla dolaylı, dolaysız teşvik ederek veya göz yumarak yönlendirmeye devam ediyor.


Göçlerin yöneldiği Avrupa Birliği (AB) mülteci akınının kaynağını ortadan kaldırmak için hiçbir etkin önlem almazken, AB'nin dış sınırlarına toplam 175 milyon Euro’yu aşan bir maliyetle 235 kilometreden fazla tel örgü ve duvar örüldü. Sınır bekçiliği görevi ise 15 Ekim’de AKP hükümeti ile Avrupa Birliği arasında imzalanan Ortak Eylem Planı temelinde Türkiye’ye verildi. Bu işbirliği yalnızca daha çok insanı daha uzun ve daha tehlikeli deniz güzergâhlarını kullanarak yaşamlarını riske atmaya zorlamış olacak. Plan onaylanır onaylanmaz Türkiye’deki mültecilerin keyfi olarak alıkonmaya, yakalandıkları yerlere yüzlerce kilometre uzaktaki Osmaniye Düziçi ve Erzurum Geri Gönderme Merkezlerine götürülmeye başladıkları, bu sırada birçok hak ihlali ve kötü muamele ile karşılaştıkları biliniyor.


Hiçbir statüye sahip olmayan bu “yurtsuz”lar Türkiye’de kaldıkları dönemlerde büyük yoksunluk, istismar, açlık, yoksulluk ve insan hakları ihlalleriyle karşılaşıyor, yalnızca yaklaşık onda biri kamplarda yaşama imkânı bulabiliyor. Geri kalanlarsa kendilerini korumak ve yaşamlarını idame ettirebilmek için kaderleri ile baş başalar. Bu göçmenlerin sadece yüzde 15’i insani yardım kuruluşları ya da ajanslarından yardım alabiliyor, başta yiyecek ve barınma olmak üzere temel yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamak için asgari ücretin de altında, kölelik koşullarında çalışmak, çocuklarını çalıştırmak ve hatta dilenmek gibi onur kırıcı yollara başvurmak zorunda kalıyor.

Kalıcı bir çözüm için Türkiye’de öncelikle sığınmacı ve mültecilere sağlanacak imkanlar “yardım” değil “hak” bağlamında ele alınmalı; Cenevre Sözleşmesi’ne konulan ve Avrupa Birliği dışındaki ülkelerden gelen mültecileri hukuki statüden yoksun bırakan “coğrafi sınırlama” çekincesi kaldırılmalıdır.
 
HDK, sınırların olmadığı bir dünya için mücadele ediyor. Ancak bundan önce de yapılacak çok şey var: Acilen mülteci ve göçmenlere güvenli ulaşım yollarının oluşturulması, güvenli barınma alanlarının yapılması, sığınmacılara insani koridorlarının açılması ve sınırları aşan bir dayanışma ağı için yurt içinde ve yurtdışındaki tüm dostlarımızı duyarlılığa, göçmen haklarına saygı göstermelerini sağlamak üzere hükümetleri üzerinde baskı kurmaya davet ediyoruz.

 
Sebahat Tuncel&Ertuğrul Kürkçü
Halkların Demokratik Kongresi Eşsözcüleri
18 Aralık 2015