12. Dönem 3. Genel Meclis Toplantısı Sonuç Bildirgesi

 

HALKLARIN DEMOKRATİK KONGRESİ

12. DÖNEM 3. GENEL MECLİS SONUÇ BİLDİRGESİ

 

HDK 12. Dönem 3. Genel Meclisi, 17-18 Haziran 2023’te toplandı.

 

Toplantımız 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişinin 53, Deniz Poyraz’ın katledilişinin 2. Yıldönümüne denk gelmesi vesileyle İşçi Direnişine ve Deniz Poyraz’a adandı.

 

Meclisimiz, 14 Mayıs genel seçimi ve Cumhurbaşkanlığı birinci ve ikinci tur seçimlerinin; bu seçimlerin ideolojik, politik, örgütsel ve toplumsal sonuçlarını merkezine alan gündemlerle bir araya geldi. Buna göre;

 

Seçim sonuçlarının sadece bir seçim sonucu olarak değil önümüzdeki mücadele döneminin dersleriyle yüklü olduğunu görmekteyiz. Benzer şekilde seçim başarısızlığı olarak ifade edilen neticeyi salt seçim dönemindeki hata ve eksikliklerle açıklayamayız. HDK-HDP’nin yapısal, örgütsel ve toplumsal yetmezliklerinin birikiminin toplam bir sonucu olarak görüyoruz.

 

Ortaya çıkan tablo karşısında ideolojik politik hattımıza ya da paradigmamıza yönelik yeni arayış tartışmalarını ve görüşlerini doğru bulmuyor; hatta tehlikeli görüyoruz. Sorun yeni paradigma arayışıyla değil paradigmanın gerektirdiği ideolojik, politik, örgütsel ve toplumsal pratikleri yenileyerek, güncelleyerek ve güçlendirerek çözülecektir. HDK okulları-akademisi, 3. Yol mücadelesi, stratejik ittifaklar, meclisler, komünler… Hepsi ve dahası, başlangıçtaki sözlerimizin eksik pratiklerinin temel tartışma başlıklarıdır.

 

Sistem partileri ve güçleri karşısında sistem dışı kuvvetler olarak kendi hedeflerimizi daha belirgin hatlarla netleştirmek ve ona göre mücadele mekanizmaları yaratmak, inşa etmek, başta HDK olmak üzere bir bütün olarak partimizin, bileşenlerimizin ve ittifak güçlerinin sorumluluğundadır. Ortak deneyimimiz “kapitalizmin tarlasında emek ve özgürlük ekemeyiz” sözünü tekrardan doğrulamıştır. Yeni dönemin halkçı pratiği ve örgütsel tarzı ancak bu gerçekle yüzleşerek mümkündür. HDK (Kongre), bütün yapısal, iç sistemsel sorunlarına rağmen bu sonuçtaki payını, sorumluluğunu görmekte; bünyesel açmazlarını, eksikliklerini masaya yatırarak ve kendisiyle yüzleşerek toplumsal mücadeledeki öncülük rolünü yeniden kuruluş perspektifiyle oynamalıdır. Bu kritik rolünü, açmazlıklarının, yetmezliklerinin kendisiyle sınırlı kalmayacağı; başarılarının da aynı şekilde bütün mücadele alanlarının başarısı haline geleceği gerçeğinden hareketle de oynayacaktır.

 

Seçimlerde ortaya çıkan sonucun demokratik siyasetin başarısızlığıdır. Krizden söz edilecekse de örgütsel zeminlerimizdeki krizden bahsedebiliriz. Ancak geçmişten günümüze üzerinden yükseldiğimiz, miraslarını devraldığımız Türkiye ve Kürdistan devrimci hareketlerin yenilgisinden söz etmek büyük yanılgıdır. Tersine; güncel seçim sonuçları iyi analiz edildiğinde ve değerlendirildiğinde, pratik çözüm yollarının fırsatına ve ezilenlerin tarihsel ittifakının mücadelesinin zaferine dönüştürülecektir. Bizi biz yapan ve kazandıran devrimci çalışma tarzını ve araçlarını hatırlamak, günün koşullarına tercüme etmek ve uygulamak; “kaybettiğimiz yerde kazanmak” ilkemizin de bir gereğidir. Temsili alan ya da gösteri toplumuna sıkışmış “muhalefet” tarzının ürettiği siyasal mücadele kültürünü geriletmek de ancak böyle mümkündür. Parlamento zemini ve seçim süreçlerine daraltılan ilişkilerin bileşenlerimizdeki ve dostlarımızdaki bozuculuk etkisini bu anlayışla kırmak zorundayız. O nedenle sorunlarımızı bireylerle ya da olaylarla açıklayamayız. Çözümü de yapısal sorunlarımıza üreteceğimiz cevaplarımızda ve politik hedeflerimizle uyumlu ilişkilenme içeriklerinde aramalıyız.  

 

Buradan hareketle “halktan koptuk, halka gidelim” tespitinin kendisi bile tek başına yanlış bir zihniyetin dışa vurumudur. Bu tespit, mevcut tarzın “halk adına ama halka rağmen” olduğunun da dolaylı itirafıdır. İçine doğduğumuz kadim halkların çocuklarıyız. O halde demokratik, devrimci halk mücadelesini kendi mayalandığımız yerlerde, kendi zeminimizde nasıl yükselteceğimizi, ayağa kaldıracağımızı coşkuyla ve kararlılıkla aramanın tam da zamanıdır. Uzunca süredir zayıfladığını gördüğümüz örgütlerimizi ancak ve ancak halkın örgütleri, ezilenlerin örgütleri haline getirebildiğimiz oranda toplumsal örgütlülükten bahsedebileceğiz. Tespitini yaptığımız bürokratik ve merkeziyetçi yönetim anlayışları, anti demokratik ilişkileri ancak halkların demokratik örgütlülüğünü başarabildiğimiz oranda gerileteceğiz. İlk kuruluş döneminde anlaşılır ve makul görülebilir olan ancak siyasal hedeflerimize kıyasla an itibarıyle kazandırmayan, içe büzüştüren ve temsili alanla sınırlandırılan reel “bileşen hukuku”, “ittifak hukuku” halinden de bu toplumsal mücadele perspektifiyle sıyrılabileceğiz. Bizler birbirleriyle dayanışma duygularıyla yetinen örgütler toplamı değiliz; farklı yol ve yöntemlere sahip olsak da politik ayağı ezilenlerin zemininde olan, olması gerekenleriz.

 

Hele hele faşizm koşullarından bahsedildiği bu zaman diliminde, dışa dönük olarak, faşizme karşı boyun eğmeyen, faşizme kaybettiren bir mücadele çizgisi geliştirirken; içimizdeki zaaflı tutumlara karsi tavizsiz bir ideolojik, örgütsel tutum alacağız.  Deprem bölgelerinde HDK-HDP bileşenlerinin ve mücadele ittifakı olarak topluma kendisini sunan güçlerin böylesine hayati bir durumda bile görülen ayrıksı, parçalı çalışma tarzının kendisi bile mevcut durumumuzu özetleyen güncel deneyimlerdendir. Tarihsel olarak bir hareket tarzına, örgütsel karaktere dönüşen bu özelliklerimizin seçim sonuçları üzerindeki etkisiyle her birimizin yüzleşmesi ve muhasebe yapması kaçınılmazdır. Toplumsal sorun alanlarındaki ortaklaşmada ısrar etmeyen ancak merkezi temsiliyetlerde ısrar eden pratiklerimiz mahkum edilmeden, değiştirilmeden, “ezilenlerin mücadelesi” her şeyden önce ezilene güven vermeyecektir. Bu suni dengeler yıkılmadan toplumsal mücadeleler tarihinde rastladığımız kendiliğindenci anlayışın kök salması ve toplumsal mücadele öznelerinin ideolojik, politik olarak gerilemesi de kaçınılmazdır. Bu anlayış içerisinde yürüteceğimiz mücadele, aynı zamanda yıllar içerisinde örgütlü mücadeleden uzaklaşan, kopan, “küsen” yol arkadaşlarımıza açık bir çağrı niteliğinde olacaktır.

 

Her kopuş, uzaklaşma bizler açısından bir örgütsel, toplumsal daralmadır. İktidarın politikalarının temel hedefi de budur. Kürt halkının özgürlük mücadelesini Kürdistan’a daraltma, Türkiye halklarının demokrasi mücadelesini parçalama, ayrıksı halde tutma, tam da egemenlerin arzu ettiği tablodur. Her tarihsel kazanımımızın gerilemesi, iktidarın bu alanlara Türk, erkek, Sünni politikalarla nüfus etme hamlelerini de güçlendirmektedir. Elindeki bütün devlet olanaklarını, yandaş tarikat ve cemaatlerini kendi toplumsallığını örgütlemeye vakfetmiş iktidarın bu politikalarını boşa çıkarmak, bizi sıkıştırmak istedikleri kimlikleri kabul etmemekle ve buna karşı bir toplumsal örgütlenme hamlesiyle cevap vermekle mümkündür. Kürdistan’da Hüda Par üzerinden; Türkiye’de milliyetçi-dinci politikalar ve geliştirilen Kadın, LGBTİ+ karşıtı politikalar üzerinden amaçlanan da toplumu, resmi ideolojinin ve onun hedeflediği kimliklere hapsetmektir. Özgür yaşam ancak toplumsal cinsiyet ve toplumsal kimliklerimizi devrimci bir perspektifle ele almak, yıkmak, yeniden kurmak ve bu yeni hali cesaretle sahiplenmek ve savunmakla mümkündür. Örgütlerimiz içindeki eşitsiz ilişkileri ve eril anlayışı kırmak ve özgürlükçü rotaya oturtmak da ancak devrimci toplumsal politikada ısrar etmekle mümkündür.

 

Kongre olarak tespitini yaptığımız eksikliklerin doğrudan ve başlıca sorumluluğunu üstleniyoruz. Uzunca süredir gözlemlediğimiz bu yanlışlıklara karşı yoldaşlık hukuku içerisinde etkili mücadele yürütmediğimizin, daha güçlü ve kolektif bir şekilde sesimizi yükseltmediğimizin, seyirci kaldığımızın ve toplumsal örgütlenme rolümüzü oynamadığımızın özeleştirisini başta halklarımız olmak üzere partimize, bileşenlerimize, dostlarımıza veriyoruz. Yeni mücadele döneminde doğru, yaratıcı ve sonuç alıcı bir pratiğin sahibi olacağımızın sözünü veriyoruz. Bu söze hep birlikte cevap olabilmek için geçmişten günümüze demokrasi ve özgürlük mücadelesinin içinde yer almış yoldaşlarımızı, mücadele kolektiflerini, tekçi ve inkarcı sistemin yok saydığı toplumsal kimlikleri Kongremiz ve fikriyatı etrafında kenetlenmeye ve mücadeleye çağırıyoruz.

 

Bu vesileyle, takvimini ve programını daha sonra paylaşacağımız, toplumsal muhalefetin ve ezilenlerin pratik mücadele yol haritasını da hedefleyecek olan 12. Genel Kurulumuzda karar altına aldığımız TÜRKİYE KONFERANSI’nı gerçekleştireceğimizi şimdiden belirtiyor; saygılarımızı sunuyoruz.

 

Halkların Demokratik Kongresi

Genel Meclisi

 

                                                                                                                  17-18 Haziran İstanbul