TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI’NA
Aşağıdaki sorularımın Sayın Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN tarafından Anayasa’nın 98. ve İçtüzüğün 99. maddesi gereğince yazılı olarak yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim. 15.05.2013
Sebahat TUNCEL
İstanbul Milletvekili
İbrahim Kaypakkaya, Dersim Bölgesinde Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist’in (TKP/ML) faaliyetlerini yürütürken Vartinik köyü Mirik Mezrasında 26 Ocak 1973 tarihinde çıkan çatışmada yaralanmıştır.
İbrahim Kaypakkaya, Tunceli Savcılığı’nca ifadesi alındıktan sonra Diyarbakır’a götürülmüştür. Sıkıyönetim Tutukevi’nden babası Ali Kaypakkaya’ya göndermiş bulunduğu mektupla durumunu bildirmiştir.
Kaypakkaya, daha sonra Sıkıyönetim Tutukevi’nin yanında bulunan TKP/ML davasından yargılanacak olan arkadaşlarının da bulunduğu ayrı bir binadaki 3 No’lu Hücre’ye tek başına konmuştur. Ayları bulan işkencelerden sonra İbrahim Kaypakkaya, bir üsteğmen ve dört asker tarafından TKP/ML tutuklularının bulunduğu hücrelerin önünden geçirilip götürülmüştür. Arkadaşları, hücrelerin kapısının açık olduğunu ve bir cipe bindirilerek götürüldüğünü belirtmektedir. Arkadaşları ayaklarındaki pansuman için hastaneye kaldırılmak üzere götürüldüğünü düşünmüşlerdir.
Görgü tanıklarının belirttiğine göre Kaypakkaya, en ağır işkencelerin yapıldığı, bugün bile Diyarbakır’da eski MİT binası diye bilinen yere götürülmüştür. Bu bina hâlâ ayakta olup faal değildir. Söz konusu binanın, Ekinciler Caddesi ile Kışla Caddesi’nin kestiği köşede olup Kurt İsmail Paşa 2. Sokak üzerinde olduğu bilinmektedir. Üç ay boyunca işkenceden geçirilen Kaypakkaya’ya işkence yapılmaya devam edilir. 18 Mayıs 1973 tarihinde ailesine Kaypakkaya’nın öldüğü bildirilmiştir. Kaypakkaya’nın cesedi paramparça bir şekilde babası Ali Kaypakkaya’ya bir torba içerisinde teslim edilmiştir. Bu husus, Ali Kaypakkaya’nın vermiş olduğu röportajlarla sabittir.
1. Ordu Komutanlığı, 2 No’lu Askeri Mahkemesi’ne sunulan 6 Kasım 1973 tarihli dilekçede, İbrahim Kaypakkaya, 3 No’lu Hücreden alınıp götürülürken “yanındaki hücrelerde gözaltında bulunan Nuri Yaman, Celal Bozatlı, Mehmet Altınbaş ve Hasan Zengin tarafından” görüldüğü belirtilmiştir.
Diyarbakır’dan İstanbul’a götürülen TKP/ML davası tutukluları, İstanbul’da görülen davanın duruşmasında “Arkadaşımız İbrahim Kaypakkaya işkence edilerek öldürüldü” beyanında bulunarak bu konuda devletin açıklama yapmasını istemişlerdir.
Yine o dönem tutuklu bulunan İsmet Tufan Yazıcı tarafından, Ankara 2 No’lu Askeri Mahkeme’sine sunulan 31 Ocak 1974 tarihli dilekçede “İbrahim Kaypakkaya 16.5.1973 günü Diyarbakır Askeri Cezaevinde kalmakta olduğu hücresinden sivil şahıslar tarafından alınmış ve götürülmüştür. Tutuklular iki gün sonra öldürüldüğünü duymuş ve cezaevine sormuşlardır. Cezaevi, İbrahim KAYPAKKAYA’nın askeri savcılıktan istendiğini ve bu nedenle yolladıklarını, askeri cezaevinden kaydının silinmesi için kendilerine haber geldiğini bildirmişlerdir” beyanında bulunmuştur.
Aradan kırk yıl geçmesine rağmen İbrahim Kaypakkaya’nın intihar ettiğine dair resmi kayıt, hâlâ kimsenin itibar etmediği bir kayıt olarak ve sadece arşivlerde varlığını korumaktadır. Kaypakkaya’nın işkence edilerek katledilişine dair yapılan başvurular sonucunda resmî merciler tatmin edici tek bir açıklama dahi yapmamıştır.
1. Demokratikleşmenin en önemli unsurlarından biri olan yüzleşmeyi gerektireceği ve İbrahim Kaypakkaya’nın işkence ile katledilişine dair devletin elinde bulunan bütün bilgi ve belgelerin kamuoyuna açıklanmasına olanak tanıyacak mısınız?
2. İbrahim Kaypakkaya hakkında henüz bir dava açılmadığı, yargılanmadığı hâlde katledilmesine rağmen bugün Kaypakkaya’yı anmak için yapılan etkinliklerin suç ve suçluyu övmek, yasadışı örgüt propagandası yapmak suçlamalarıyla kriminalize edilmesi, yasaklanması ve bunların soruşturma ve kovuşturmalara konu edilmeleri, demokrasi için vazgeçilmez olan ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri haklarını ortadan kaldıran uygulamalar değil midir?
3. Yukarıda anılan anma etkinliklerini suç ve suçluyu övmek ya da örgüt propagandası soruşturmalarıyla karşılayan adlî kolluk ve soruşturma makamları Kaypakkaya’nın annesi Şükran Kaypakkaya hakkında dahi soruşturma açmakta bir beis görmemektedir. Devletin, karanlık geçmişiyle yüzleşirken en azından Kaypakkaya’nın katillerini tespit etmesi kamuoyu beklentisi iken tam aksi bir tutumun sürdürülmesinin açıklaması yapılacak mıdır? İbrahim Kaypakkaya’nın katillerinin tespit etmek için herhangi bir araştırma yapılması düşünülmekte midir?